Ev içi hizmetlerde çalışan kadınlar biraraya geliyor

Zengin evlerde dadılık, gündelikçilik, günlükçülük yapan kadınlar kayıtdışı ve zor koşullarda çalışıyorlar. Yaşadıkları sorunlara karşı çözümü biraraya gelmekte bulan kadınlar diğer meslektaşlarına da çağrı yapıyorlar: “Birbirimize ulaşmamız ve mücadele etmemiz gerekiyor”.

Ev içi hizmetlerinde çalışan Ayşe Evlek, Beste Çağan, Güldane Bacak, Gülhan Benli ve Neziye Tezgel’le yaşadıkları sorunlara ve biraraya gelme deneyimlerine ilişkin konuştuk. Ev içi hizmetlerinde örgütlenme çalışmasını hedefleyen Genel-İş Sendikası İstanbul Konutlar Şube Başkanı Nebile Irmak Çetin de yaşanan sorunlara ilişkin sorularımızı yanıtladı:

Danışmanlık firmaları iş buluyor ama payını kesiyor

Beste Ç: Bu işler için kurulmuş danışmanlık firmaları var. Bu firmalardan iş buluyoruz ama maaşımızdan yüzdesini kesiyorlar. İşten 3 ay içinde çıktığın zaman para almıyorlar ama tekrar iş bulduğunda maaşına yakın parayı kesiyorlar senden. Mecburen giriyorsun bu işlere çünkü hayatta kalmak için çalışmak zorundasın.

Kadınlar yaşadıklarını anlatıyor…

Neziye T: Bir evde toplam 22 gün çalıştım. Zengin bir kadındı. Param yoktu. Akbilime yol parası koydu, “Maaşını aybaşında öderim” dedi, alışverişe gitti. O kadının çocuğuna bakıyorum. Birgün çocukla otururken evin köpeği havlamaya başladı. Bebek başladı ağlamaya. “Ağlama yavrum annen gelecek” derken kadın geldi. “Sen benim yavruma ne yaptın da ağlıyor” diye sordu. “Bir dakika efendim, neden ağlıyor diye bir sebebini sorun” dedim. “Kapının arkasına neden mengeci koydun” dedi. Ben de “Ben yabancıyım burada, daha kimseyi tanımıyorum. Nasıl kapamayım” dedim. Kadın o an elimden bebeği aldı beni de duvara doğru itti. Nefesim kesildi o an. Sinir krizi geçirdim ve ağlamaya başladım. Sonra geldi ve özür diledi ama ben de eşyalarımı toplayıp evden ayrıldım. Para falan da vermedi. “İşe gireli 22 gün oldu. Niye para vereyim dedi, al şu 200 lirayı. 100 lirada yol parası vermiştim, yeter 300 lira” dedi. Ben de bunun üzerine “al bu parayı yoksullara dağıt” dedim.

Ayşe E: Bir sene iki ay oldu işe başlayalı. İşim çok ağırdı, evin cam temizliği, ütüsü, yemeği, genel temizliğini yapıyordum. Çocuğa bile zaman zaman bakıyordum. Bu kadar işin yanında bana ara sıra da duvarları sildiriyordu. Haftanın beş günü çalışıyordum. Bazen cumartesileri de çağırıyordu. O da aylığımın içinde. Kadın yine de işe doymuyordu. Bizi sürekli çalıştırıyordu. Yemek saatinde sadece oturabiliyorsan oturuyordun. Bunlardan şikâyetçi oldum. En son da sigorta istedim. ‘Aldığım maaş yetmiyor zaten, hastalık oluyor, kocamın da işi yok’ dedim. ‘Yapamam sigorta’ dedi. ‘Sigorta yaptığım zaman yatılı bir kadın kadar masrafın oluyor, olmaz’ dedi. Sonrasında da ses çıkartmadı, bir hafta içerisinde başka bir kadın buldu ve beni işten çıkarttı. ‘İş bulayım ondan sonra ayrılayım’ dedim o da olmadı.

Güldane B: Şoförün yapmasını istemedikleri şeyleri bize söylüyorlardı. ‘Söyle şoföre yapmasın’ diyorlardı. Ben de ‘Sen söyle ben söyleyemem’ deyince, ‘Ben yokken sen varsın bu evde, bu evin kâhyasısın, sen söyleyeceksin’ demişlerdi. Daha sonra kâhyayım diye ‘önlük giyeceksin’ dedi. ‘Giymem’ dedim. ‘Etek ve gömlek giyerim ama hizmetçi kıyafeti giymem’ dedim.

Neziye Tezgel (55 yaşında, 17 yıldır ev içi hizmetlerde çalışıyor)

Neziye T: Yaşlı bir hasta bakıyordum. Kadına 3 ay baktım. Çok hastaydı, iyileştirdim. Teyze bir ara hastalandı. Oğlu dedi ki ‘anneme neden dondurma yediriyorsun?’. Ben de ‘Kadıncağız istedi bir defa verdim, bir daha da vermedim’ dedim. Daha sonraki günlerde kadını doktora götürdüler. Doktor kadının az ömrü kaldığını söyledi. Birgün ben kadını giydirdim, oturdum. Oğlu geldi, ‘Annem uyuyor, merdivenleri silebilir misiniz’ dedi. Ben de ”Teyze bu gece çok ağladı, uyuyamadı. Onun için teyze uyurken 5-10 dakika ben de uyusam iyi olur’ dedim. O tekrardan ‘Merdivenleri sil, biz bunun için para veriyoruz’ dedi. Sarhoştu, bana bağırıp çağırdı. Ertesi gün işten ayrıldım. Orada da 1 ay 5 günlük alacağımı vermediler.

Güldane B: Çalıştığım bir evde evin hanımı “Güldane, canım pasta istiyor, kalk pasta yap” diyordu. Sürekli canı bir şey çekiyordu ve onları pişirmek zorunda kalıyordum. Bir de bizimle alay ediyordu, “Ben bunları yiyorum, yine de zayıf kalıyorum, siz yerseniz kilo alırsınız” diyordu.

Gülhan B: Çocuk bakıyordum. Havale geçiriyordu çocuk. Annesi gelip çocuğu aldı. Beni gördüğünde de kulağımı tuttu ve çekti, canımı yakmak istedi. Anlamadım önce ne olduğunu. Çocuğun burnundaki kızarıklığı benim yaptığımı söyledi. Ben de ‘Psikopat değilim, önce çocuğunun vücuduna bak gör, tüm vücudunda bu yaralar var’ dedim.

Neziye T: Bir keresinde yaşlı bir teyzeye bakıyordum. Teyzenin evinin bahçesinde çiçekler vardı. Onları suladım. Boş bidonu alıp giderken teyzeyle karşılaştım. ‘Ne yaptın?’ diye sordu, çiçekleri suladığıma inanmadı, gitti baktı, geldi, boş bidonu alıp kafama vurdu. ‘Yalan söylüyorsun’ dedi. Hafızası gidip, geliyordu.

Güldane B: Bir tanıdığım vardı. Yemeği verdikten sonra odasına çekiliyordu. Mesai bitti diyordu, bir bardak çay dahi vermiyordu. Öyle yapabilmek lazım.

Dadılar 24 saat çalışıyor

Evlerde yatılı olarak kalan kadınların belli bir çalışma saatleri yok.

Beste Ç: Çalıştığım bir evin hem yemeğini hem temizliğini yaptım. Bebek bakımı da yaptım. Bazı yıllar ikiz de baktım. Çok dayanılmaz oluyor, kendi çocuğun gibi olmuyor yani. Onların çocukları farklı oluyorlar. Onlara yaramazlık yapsa bile “dur” deme şansın yok.

Gülhan B: Yatılı çalışan kadın mesela ev sahibinin gecenin ilerleyen saatlerinde gelen misafirleri de ağırlamak zorunda kalıyor. Sen uyuyorsan da seni yataktan kaldırıyor. Her sabah da onlardan önce kalkacaksın, ayakta olacaksın ve her şeylerini hazır edeceksin.

Beste Ç: Çocuk dövenlerle gündeme geldi bizim yaptığımız meslek. Ben çok karşıyım dövenlere, yapamadığın bir şeyi bırakmalısın. Ben mesela çocukları çok severim. Gecenin üçünde de gelip beni kaldırsa çocuk, kalkarım yani. Onlarla sabaha kadar oturup oynadığım da olmuştur. Uyumayan çocukla başka ne yapacaksın ki.

Gülhan Benli (38 yaşında, 15 yıldır ev içi hizmetlerde çalışıyor, işsiz.)

İstediğini yemek yasak

Kadınlar ev sahiplerinin yedikleri yemeklere karışmasını da şöyle anlatıyorlar:

Ayşe E: Önümüzden ekmeği alıyorlardı çok yedin diyerek. Domatesler, zeytinler sayılıydı. Çayı sadece sabah kahvaltısında içebiliyorsun. Çaydanlıkla falan çay yapmak yasak. Sallama içebilirsin. Onları bile sayıyorlar. Onlara pişirdiğiniz yemeklerden yiyemiyorsunuz, yasak. Yeşil salata ve yumurta yemek de yasak.

Güldane B: Onlar bizim gibi değiller ki, zengin olmalarına rağmen her şeyin hesabını yapıyorlar. Her canın istediğinde yiyemezsin. Evin belirli kriterleri vardır. Dadılar yatılı kaldıkları için biraz daha şanslı oluyorlar ama günlükçülerin bütün gün evde yedikleri şey makarnadır, pilavı her zaman yapamazsın ama kalan yemekleri yiyebilirsin. Dadılar da sadece akşamları belki biraz serbest oluyorlar, öğlenleri onlar da istediklerini yiyemiyorlar.

Gülhan B: Küflenmiş yemeği benim önüme koymuşlardı bir keresinde de. Senin bana verdiğin üç kuruş para bunları yapma hakkını sana veriyor mu?

Güldane B: Kapalı cezaevleri vardır ya, ben bizim işi açık cezaevine benzetiyorum. Tartışınca, hakkını arayınca da kapıyı gösteriyorlar.

Gülhan B: Yemek yiyemediğin gibi kitap da okuyamazsın, televizyon da izleyemezsin.

Tacize uğrayanlar var

Ev hizmetlerinde çalışan kadınlar kadın olmalarından kaynaklanan sorunlar da yaşıyorlar:

Gülhan B: Bizim sektörde çalışan kadınlar arasında tacize uğrayanlar da var. Kocasından kıskanıp kadını tuvalete kapatanlar da var. Çok istismar edilen bir meslek bu.

Beste Ç: Ben bu sebeplerle iki işyerinden ayrıldım mesela. Yanımda çocuk bakıcısı mı gezdiriyorum, yoksa kocama sevgili adayı mı gezdiriyorum dedi. Benim onlarla ne işim olur. Aynı dakikada işi bıraktım. Hamile kalıp, evden dışarı atılanlar var.

İzin günü yetmiyor

Kadınlar yoğun çalışma temposunun ardından izin günlerinde bile çalışmak durumunda kalıyorlar:

Güldane Bacak (41 yaşında, evde çocuk bakıyor, 20 yıldır ev içi hizmetlerde çalışıyor)

Gülhan B: Haftada bir gün iznin oluyor. O gün de kendine mi zaman ayıracaksın, arkadaşlarınla mı görüşeceksin, işlerini mi halledeceksin? Gün nasıl geçiyor anlamıyorsun bile.

Güldane B: O tatil gününde de kafana göre erkenden çıkıp gelemezsin. Eğer çocuk bakıyorsan kahvaltısını yaptırman, uyutman, öğle yemeğini hazırlaman lazım mesela. Yine akşamı buluyor bizim çıkmamız.

Gülhan B: İzin günlerimizin haftada 1 gün olması bir araya gelişlerimizi de zorlaştırıyor. O günün hepsini kullanamıyorsun. Seni kaçta gönderirlerse o saatte çıkıyorsun.

Zenginler ama paraları yok

Çalışmalarının karşılığında ücretlerini alamadıklarını anlatan kadınlar, zenginlerin paraya düşkünlüğünü şu sözlerle anlatıyorlar:

Neziye T: Günlükçüye 10 milyon zammı vermedi. Aradan geçen iki gün sonra günlükçü, kadının yeni aldığı kazağın fiyatına baktı. 1 milyara kazak alan kadın 10 milyon zammı esirgedi.

Ayşe E: Son atıldığım yerde bana hep en pahalı sen çalışıyorsun, diyerek aldığım üç kuruşu da başıma kaktılar.

Güldane B: Alınan para ortalamaya göre idare eder cinsten ama 24 saat çalışmamızı düşünürsen çok düşük bir miktar. Sigorta da yok. Sadece kuru maaş.

Sosyal güvencemiz yok

Ev hizmetlerinde sigorta da yatırılmıyor:

Gülhan B: Bizim hiçbir sosyal güvencemiz yok, bundan Çalışma Bakanlığı’nın dahi haberi varken bizlerin sigortalı olabilmesi için en ufak bir hareketlilik yok. Sonuçta biz de bu ülkenin vatandaşlarıyız. Neden bu haklardan yararlanamıyoruz?

Yabancılar da var

Diğer ülkelerden gelen kadınlar ev içi hizmetlerde çalışıyor. Daha düşük ücretlerle çalışan göçmen kadınlarla Türkiyeli kadınlar arasındaki farklılıktan işverenler yararlanmaya çalışıyor:

Güldane B: Günlükçünün bir piyasası var. Gündüzcünün ve dadının birer piyasası var. Yabancılar çocuk bakıyor, evin işini yapıyor, yemek yapıyor, yani evde tüm işleri yapıyor.

Ayşe E: Bir de bu kadar çalışmaya yabancılar az para alıyorlar.

Gülhan B: Onlarda çifte sömürü söz konusu. Bu insanlar sonuçta buraya çalışmaya geliyorlar. Çalışma izinleri olmadığı için de kendilerini bir an önce bir yere atmaya çalışıyorlar. İşverenler de bunu fırsat olarak kullanıyor. Onlardan da dövüleni, tacize uğrayanı var. Bir de onların aldığı maaşların azlığı bizim maaşların da düşük olmasını sağlıyor. İşverenler bunu aleyhimizde kullanıyorlar.

Kadınların birçoğunun psikolojik problemi var

Çalışma koşulları kadınların sağlık durumu açısından oldukça olumsuzluk barındırıyor:

Ayşe Evlek (38 yaşında, 5 yıldır ev içi hizmetlerde çalışıyor, son çalıştığı yerden sigorta istediği için çıkartıldı)

Beste Ç: Olmaz mı? İki aydan sonra insanın psikolojisi bozulmaya başlıyor zaten. Sürekli ayakta yaşıyorsun ve gergin oluyorsun. Hele bebek baktığın zaman daha da ağır oluyor. Çünkü çocuk yatmak istemiyor, gece uyanıyor, dolayısıyla sen de uyuyamıyorsun, sinirlerin bozuluyor. Rahat yiyip içme ortamın yok. Tüm bu sıkıntıları da haftada 1 gün aldığın izinle gideremiyorsun.

Gülhan B: Uzun süre çalışan kadınların birçoğunun psikolojik problemleri vardır.

Beste Ç: Biz gazetede okudum, yapılan anketlerde ortaya çıkmış: En çok psikolojisi bozuk olan kesim çocuk bakıcılarıymış. Doğrudur. Mesela günlükçünün belli bir saati var. İşe başlama ve bitiş saati belli, bu sarkabiliyor ama işi bitince yine evine gidiyor. Ama çocuk bakıcısı öyle değil, sabaha kadar çalışması gerekiyorsa sabaha kadar çalışmak zorundadır.

Kriz, maaşları düşürdü

Gülhan B: Krizden dolayı işinden çıkartılan kadınlar bizim sektörde işe girmek istiyorlar, bu tür ev işlerini seçiyorlar. Ama bu işle ilgili tecrübeleri de olmadığı için genel olarak maaşların aşağıya çekilmesine yol açıyor. Bu da bize kötü yansıyor. Ev sahipleri her istediklerini yapıyorlar, bizim maaşımıza iki lira zam yapmaya gelince krizi bahane ediyorlar. Bize gelince kriz var, gezmeye gelince yok.

İş kanununda yerimiz yok

Güldane B: Danışmalık firması aracılığıyla işe girersen sözleşme yaparsın ama herhangi bir arkadaşın aracılığıyla girdiysen o zaman sözleşme olmuyor. Sözleşmenin de bazen işe yaramadığı durumlar oluyor. Mesela iki yıllık sözleşme yaptın ama sözleşme süresinde çalışma koşullarının ağır olduğunu gördün, ama nafile çalışmak zorundasın. Sözleşme istisnai bir durum zaten ama asıl çalışma koşulları düzeltilmeli öncelikle. Türkiye’de sigortalı çalışanlar da işten çıkartılabiliyorlar. Ama tabi onlar bizden daha iyi durumdalar çünkü tazminat gibi haklarını talep edebiliyorlar. Bizim yaşadığımız sorunlar için ne olarak şikâyet edeceğimiz bile belli değil. İş kanununda yerimiz yok.

Ayşe E: Ev hizmetlilerinin yaptığı işin ağırlığı çok fazla, vücut çok daha yıpranıyor.

Çalışma koşulları düzeltilmeli

Çalışma koşullarının düzeltilmesini isteyen kadınlar sigortalı olmak da istiyor:

Güldane B: Sigorta istiyoruz. Senelik iznimizin normal şartlara uygun olmasını istiyoruz. Haftanın en az iki günü izinli olmamız gerekiyor. Prim istiyoruz. Çalışma koşullarının düzeltilmesini istiyoruz.

Ayşe E: Yemeğimizi tam versinler.

Beste Ç: Aşağılamadan, ezmeden çalıştırırlarsa şimdi insan bir tane yapıyorsa o zaman beş tane yapar. Bir versene demek vardır, bir de verir misin demek vardır. O zaman o iş severek yapılır. Ben orada çalışıyorum, ona bana emretme hakkını kim vermiş ki?

Beste Çağan (43 yaşında, 15 yıl ev içi hizmetlerde çalıştı): “Mücadele yürütünce haklarını alıyorsun”

Neziye T: Beykoz konaklarında çalışanların mesela sigortaları var. Yol paraları da veriliyor. Giriş çıkış saatleri de belli. Sadece yabancılarda sigorta yok.

Gülhan B: Orada kadınlar kendi aralarında haklarına yönelik bir çalışma yürütmüşler. El birliği yapmışlar. Bence bunlar iyi birer örnek. Bizlerin neler yapması gerektiğini gösteriyor. Bu parça parça olan şeyleri bütünleşik bir mücadeleye dönüştürmek gerekiyor.

Güldane B: İnsanların çekingenliğini kırsak ve birbirine karşı güvenini oluşturabilsek çok büyük bir örgütlülük oluşabilir. Çünkü her evde en az 2 tane çalışan var. Bazı evlerde 4- 5 çalışan var. Bunların hepsi de aynı koşulları yaşıyor. Bazılarının sigortası olsa bile iş garantileri yok.

“Daha da çoğalmaya çalışıyoruz”

Ev içi hizmetlerde çalışan kadınlar bir araya geliyor:

Gülhan B: Biz bunların karşısında örgütlenebilirsek güçlenebiliriz. Onlar (işverenler) örgütlüler mesela. Birbirlerine “Sen kaç para veriyorsun” diye soruyorlar. Mesela diyorlar ki “Şurada bu kadar paraya çalışıyorlar, sana daha fazlasını veremeyiz”.

Ayşe E: Ben işten çıkartıldığımda hüsrana uğramıştım. İşten çıkartılmama karşılık bir şeyler yapmak istedik. Orada çalıştığımı bilen arkadaşlarım vardı. Onların şahit olabileceğini düşünmüştüm. Bunun için avukatla görüşmeye gittim. Ama avukat ev hizmetlileri için böyle bir davanın zor kazanılacağını, maddi yükünün de ağır olacağını söyledi. Ama hala araştırıyorum bir yolu olmalı. Sendikacılarla da görüştük. Yaşadıklarımızın çözümünü nasıl sağlayacağımız hakkında biraz beyinlerimizi yorduk. Şimdi artık daha da çoğalmaya çalışıyoruz.

Gülhan B: Herkes birbirine ulaşarak çevremizdeki kadın arkadaşları bir araya getirmeye çalışıyoruz. Sıkıntılar yaşıyoruz ve bu sıkıntılara karşı neler yapabileceğimizi hep beraber oturup, düşünüp arıyoruz, bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Sendikalaşıp, kendi haklarımızı almak istiyoruz. Sosyal güvence istiyoruz. Birbirimize ulaşmamız ve mücadele etmemiz gerekiyor. Başaracağımıza inanıyorum. İşverenler örgütlüyse biz de örgütleneceğiz.

Nebile Irmak Çetin (Genel-İş Sendikası İstanbul Konutlar Şube Başkanı):

‘Yoksul- zengin ayrımı psikolojiyi bozuyor’

Sorunları ilk başta kayıt dışılıktır, kaçak işçiliktir. Emeğin karşılığı yasada yoktur. Günü birlik çalışmadır. Kendi içinde çok fazla güçlükleri var bu çalışmanın. Kuralsız bir çalışma söz konusudur. İnsan psikolojisini altüst eden bir ortamdır. Farklı sınıfların bir araya gelişidir. Fabrikada bir işçi çalışıyorsa giriş çıkış saati bellidir. Ama burası çok farklıdır. Zengin ve yoksul ayrımı çok nettir. Kadın bir varoşta oturuyor. Ama sabahları bir konak kapısından içeri giriyor. Şatafatlı bir yaşam var. Kendi yaşamıyla çalıştığı yerdeki yaşam arasında çok büyük bir fark var. Bu bir kere psikolojiyi ciddi anlamda etkiliyor. Yoksuldur ve çok zengin bir ortamda hizmetçilik yapmaktadır. Bunu başka da bir tarifi yoktur. Orada kadın karşı karşıya geliyor. Bir zengin bir de yoksul kadın var. Arz talep meselesinde bunlar karşı karşıya geldiklerinde aralarında bir ayrışma oluyor, burada bir kadın dayanışması yok. Birisi işveren konumunda kapitalizmi temsil ediyor, diğeri ise emekçi. Bunların hepsini yan yana getirdiğinizde, her alanda olduğu gibi, kadının emeği görülmüyor, karşılık bulmuyor.

‘Köleci dönemi tekrardan yaşıyoruz’

Ev hizmetlerinde çalışan kadınlar köleci toplumlardaki gibiler. Köleci dönemi tekrardan yaşıyoruz. Özellikle yatılı olanlar daha zor koşullarda. Eskiden konut işçisi için okuması yazması var mı diye bakmıyorlardı. Şimdi kapıcılık için dahi en az lise mezunu olması, güvenlik bilgisinin olması, kalorifer yakma bilgisinin olması isteniyor. Apartmanların ya da sitelerin önlerine gidin. Bu işleri yapanların hepsi gencecik insanlar, askerden sonra güvenlik şirketinin eğitiminden geçen ya da askerdeyken komandoluk yapmış olan insanlardan oluşuyor.

‘Ev hizmetleri sigorta kapsamında değil’

Ev hizmetleri sigorta ve iş kanunu kapsamında değil. Kuralsız bir çalışma var. Gidiyorsun, çalışıyorsun, o günkü yevmiyeni hak ediyorsun, veriyorlarsa da alıp geliyorsun. Ama 24 saat kendisini orada çalışmaya verenler için bir cehennemdir.

Taşeronlaştırma her yerde yaygınlaşmış durumda. Burada da danışmanlık şirketleri son iki-üç senedir kuruldu. Bu şirketler ev hizmetlerinde çalışan kadınlar üzerinden bir kazanım elde etmek için kurulan yerlerdir. Bu şirketlerin kurulması için bu alanda eğitimli olmaları, İş-kur’un denetimine tabi olmaları, bir ofis tutmaları ve donatmaları, İş-kur’a teminat yatırmaları gerekiyor. Bu anlamda İş-kur’a çok ciddi miktarda paralar yatırıyorlar. Bakanlık da kriterlere uygunsa şirketin kurulmasına izin veriyor. Bu şirketler vasıtasıyla dadılık, hasta bakıcılık vb. ev hizmetlerinde çalışmak isteyenler buraya başvuruyor. Başvuru sırasında formlar dolduruluyor. Bu şirket nereye kaç tane çalışan gönderdiyse bunu bakanlığa bildiriyor. Yani, Çalışma Bakanı çok bilinçli bir biçimde kayıt dışı bir alanda işçinin çalışmasını meşrulaştırıyor. Kayıtsızlığına göz yumuyor, yine bu insanlara iş temin eden aracı kurumlardan da ciddi paralar alıyor. Ama gereğini de yapmıyor.

Telefon ve televizyon yasak

Ama bununla bitmiyor, şirket aracılığıyla mesela bir dadıyla karşı karşıya getirilen aile başka kriterleri devreye sokuyor. Bunların başında mesela sağlık kurumlarından Hepatit B, AIDS gibi bulaşıcı hastalıkları olmadığına dair rapor almalılar. Sağlıklı olman gerekiyor yani. Dadılık konusunda da senin çocuk geliştirme eğitimi mezunu olman gerekiyor. Bunları yerine getirip işe başladığın zaman da başka şeylerle karşılaşıyorsun. Telefon görüşmesi, televizyon izlemesi yasak. Haftanın bir günü izinlisin ama diğer tüm günlerin her saatini orada geçiriyorsun. Gece yatıncaya kadar ayaktasın. Çünkü ev sahibinin bir ihtiyacı olur, canı bir şey ister, onu yapmak zorundasın. Bizler de çalışan kadınlarız ama işten eve geldiğimizden sonra zaman bize aittir. Nasıl istiyorsak öyle davranırız ama ev hizmetlilerinin böyle bir lüksü yok. Uykusu erken gelirse yatamaz, uykusu kaçtıysa evin içinde dolaşamaz. Dolayısıyla kadınların psikolojik durumları alt üst olmuş durumda. Günü birlik işe giden kadınlar da sabah geliyorlar, orada ütüsünden çamaşırına, yemeğine kadar bütün hizmetleri yapıyor. Bu yorucu çalışmadan sonra bir de eve gidiyor. Evde yapması gereken işler, çocukların bakımı varsa ebeveynlerin de bakımı söz konusu olunca bu kadın 24 saat çalışmış oluyor. Bizim evine gittiğimiz sanatçılar ekranlarda çok farklı fakat kendi evlerinde bize karşı çok farklılar demişti, ev hizmetlerinde çalışan arkadaşlardan bir tanesi. Zaten cep telefonlarıyla konuşmaları yasak, kendi evlerinin telefonlarının fişlerini çekip çekmeceye kilitliyorlar. Evinde çalıştırdığı kadın bakımlı, güzel, makyajlı olmayacak, aksesuar taşımayacak. Eşler arasındaki güvensizliklerde de işçi kullanılıyor. Hem erkek hem de kadın, çalışan kadına başvuruyor. (Eşinin) giriş çıkış saatlerini, kimlerle görüştüğünü soruyor ve eşler birbirini takip ettiriyorlar.

‘Gençsin, sağlıklısın ama örgütsüzsün’

Örgütlü olmadan hiçbir şeyde başarılı olamıyorsun. Bu sektöre binlerce kayıtdışı çalışan kadın var. Kayıtdışılık tarım sektöründe, ev eksenli çalışmada bir de ev hizmetlerinde çalışan kadınlarda var. Hiçbir tarafa şikâyet edemezsin çalışma koşullarını çünkü kaçak çalıştırılıyorsun. Bu hakkın elde edilebilmesi için toplu bir mücadeleye ihtiyaç var. 80 öncesi DİSK’e 80 bin tane konut işçisi üye oluyor. Bu çok ciddi bir rakam. O zaman da aynı ev hizmetlilerinde olduğu gibi kaçak, sigortasız, iş kanunu kapsamında olmaksızın çalıştırılıyorlardı. Ne emekli olabiliyor, ne de tazminat alabiliyordu. 70’li yıllarda ise bu mücadelelerin sonucunda konut işçileri hem iş kanunu hem de sigorta kanunu kapsamına alındılar. Bu hala böyle devam ediyor, yasal haklarına kavuşmuş durumdalar. Aynı şey burada da söz konusu. Örgütlü bir mücadele örülemediği takdirde başarılı olma durumu yoktur. Çalışanların çoğu genç. Ev sahipleri sağlıklı olmayı da şart koşuyor. Yani gençsin, sağlıklısın ama örgütsüzsün, haklarından yoksunsun.

Kayıtdışı açığa çıkarsa kayıtlı işçiye de yarar

Krizin yaşandığı, hak ihlallerinin olduğu ve kadına yönelik şiddetin sürdüğü bir ortamda emeği görülmeyen alanın sesini yükseltmesi gerekiyor. Böyle bir durumda kayıtdışı, sigorta ve iş kanunu kapsamında olmayan bir alanı açığa çıkartmak çok önemlidir. Bu kayıtlı işçilerin de örgütlülüğünün önünü açacak bir durumdur. Biz sendika olarak bu konuda hazırız. Yeterli sayıya ulaştığımızda alanları kullanacağız, parlamentonun gündemine sokacağız. Burada herkese çok iş düşüyor.

EmekDünyası

Röportajlar: Melis Tantan

Published in: on Mayıs 4, 2009 at 9:01 pm  Yorum Yapın  

The URI to TrackBack this entry is: https://gundelikci.wordpress.com/2009/05/04/ev-ici-hizmetlerde-calisan-kadinlar-biraraya-geliyor/trackback/

RSS feed for comments on this post.

Yorum bırakın